bugün

entry'ler (33)

hacı sabancı lisesi

beylerbeyi hacı sabancı lisesi sırtını beylerbeyi sarayına vermiş denize oldukça yakın fakat sabancı olgunlaştırma enstitüsü kadar yakın ve denize sıfır olmayan ve aslında hiç de dışardan görüldüğü gibi olmayan bir yerdir. eski binanın restore edilmesiyle hayatına devam etmektedir. 99 depreminden sonra o da her bina gibi biraz yaralanmıştı*. yeni okul olmasına rağmen sıraları eskiydi hatta başımıza dam akmıştı ve en üst katta bulunan sınıflar boşaltılığ temizletilmişti. hiç unutmam ilk zamanlar dış yüzeyindeki granit kaplamaların tanesinin bilmem kaç dolar olduğu dedikodusu etrafa yayılınca o hafta okulun dıştan bakıldığından görünmeyen kısımlarında ki granit parçaların yok olduğunu hatırlarım*. bina aslında çok fena olmamasına rağmen ekipman bakımından sürünmekteydi bilgisayar labratuarına çalışmayan bilgisayarları ,o çalışmayan o koca fotokopi makinesini taa yerin dibinde olan bilmem ne laboratuarına arkadaşlarla taşıdığımz o günleri ve hatta okulun sıralarının değiştirileceği vakit taşıyacak kimse olmadığı için bizim taşıdığımız ve bunlar için bütün okul önünde plaket madalya benzeri bir şeyler ile ödüllendirildiğimiz o günleri hiç unutmam. okula yürüme mesafesinde bulunan polis karakoluna rağmen ekşından hiç eksik kalmadığı zamanlar dün gibi sanki fakat eskisi gibi değilmiş duyduğuma göre bizden sonra epey değişim geçirmiş*. her ne kadar kötülesem de çok sevememiş olsamda o zamanlar da ben de pek iyi olmamama rağmen severdim o her sabah gördüğüm, kokusunu aldığım denizi ve durakta ne zaman dikilsem hemen yanımda biten kavgaları, okuldan kaçıp tam boğazda karşımızdaki okulda okuyan sevgilimi almaya gittiğim zamanları özlemeden geçemicem*.

bacak kıllarını alan erkek

ufak tefek tamir işleri yaparken üstüne yanlışlıkla japon yapıştırıcısı dökmüş ve sileyim derken sildiği bezle birlikte kıllarını birbirine yapıştıran ve burdan geçmiş olsun dileklerimi ilettiğim erkektir*.

mutluluğun resmi

kadıköy akmar pasajının alt katında bir dükkanın camında getirildiği söylenen olgu.

düşünen ilk insanın kendine sorduğu soru

"acaba bugün ne yesem?" olması muhtemel bir soru.

hiperkalsemi

kan kalsiyumu yüksekliğine verilen isimdir. özellikle paratrioid hormonu yetersiz ise kalsiyum daha da artarak rahatsızlıkları arttırır ve damar duvarlarına çökerek damar sertliği oluşumuna yol açar.

aşk seks para

bakkalarda ve marketlerde satılsaydı işte böyle olurdu durumu:

(bkz: nescafe 3u 1 arada)
(bkz: nescafe findikli 3 u 1 arada)*

pamuk eller cebe kumpanyasi

hanım ağa heykelinin yerine uyuyan güzel heykelinin yapılmasını önereceğim ve ilk harcı kendi ellerimle karacağım ulvi kumpanya* * *

sinava calismadan girmek

ya çok iyi organize bir kopya çetesinin elemanıdır veya okula iş olsun diye gelen ya da* bunalımda olan birinin yapacağı davranış denilebilir. sınav sırasında eğer oturduğu yer değiştirilmemişse bir nebze olsun bahtı vardır demektir ve azıcıkta şans ile o dersten geçme olanığı bulunmaktadır.

yaran okul müdürü lafları

okulda artan olaylar ve derslerde ortaya çıkan sürüsüne bereket walkman,cep telefonu gibi şeylerden ve kılık kıyafete uymayan öğrenciler yüzünden bir sürü şikayet alan okul müdüremizin sabah tören ve ders saati sırasında yaptığı duyuru:

- öğrencilerin dikkatine okulumuzda genel kontrol yapılacaktır. ben ve ekiplerim sınıflar tek tek dolaşıp basacağız ve kontrol edeceğiz. uygunsuz olan öğrenciler derhal disipline gönderilecektir. saygılar okul müdürü...

tabi sonrasında ki sessizlik ve ardından şok olmuş dimaların puahuahauh şeklinde kopmaları ve o dersin öğretmeninin öğrencileri susturmasına gerek kalmadan müdürün hakikaten ekipleriyle* sınıfı basması .

ne gündü bee sabahın köründe susuz sabunsuz traş olmuş yüzüm kan revan içinde okula gitmiştim ve bu müdire elinin tersini yüzüme sürttükten sonra beni sakallarımı kesmediğim için disipline vermişti.

celik in hep nezleymis gibi cikan tuhaf sesi

bir de arçelik reklamlarının maskotu çelik vardır ki onunda sesi akıllara zarardır. içine akerdeon kaçmış gibi sesler çıkarır. bunun da sesinin bir lavabo aç ile giderilebileceğini ve hatta az biraz acı yedirip sesine güç kuvvet verdirip kalınlaştırılabileceğini* düşündüğüm kürü uygulayarak tedavi edilebilecek sesler arasında yer alır.

minibuste arabesk muzik calan sofor

sabahları daha uyanamamış bünyenin en büyük düşmanlarından olan arabesk müziğin ya eliniz mahkum sabahın o kör saatinde biraz daha erken kalkıp hiç bu sesi çekmeden paşa paşa yüreyeceksiniz ya da uykunuzu olabildiğince son zaman dilimine kadar kullanıp azıcıkta olsa uykudan faydalanıp bu sesi çekeceksiniz. zor bir durum, hangisini tercih edersiniz? tabiki uykudan yana oy kullanmak daha tatlıdır ve bu durumda şoförünün buyruğu altındaki minibüse kendinizi bırakırsınız. yolunuzun kısa veya uzun oluşu pek fark etmez * * uyuma teşebbüsüne giriştiğiniz zaman illaki o müzik tepe noktasına ulaşır ve vücudunuzun her hücresine bir ürperti vererek sizi uyanık tutar. bunun sonucu olarak etrafınızdakilerle bakışmaya başlarsınız herkesin surat ifadesi o saatlerde hemen hemen aynıdır ve minibüs içindeki herkesin de düşüncesi yüzlerinden okunmaktadır* huzur sesizlik ve refah * işte en sonunda şoför ve yolcular arasında o gergin diyaloglar başlar. yolcular arasından en uykusuz olanı söylenmeye başlar ve sonunda patlar. eğer şoför mülayim bir şahıs ise ses ya kısılır veya müzik kapatılır. eğer ki değilse işte o zaman curcuna başlar. ama hiç bir zaman şoför galip gelemez çünkü ezici üstünlük daima yolculardan yanadır.

kopya cekmesini beceremeyen ogrenci

sıkıştığında ilk teşebbüsünü gerçekleştirirken soğuk terler döken, sınav sorularından çok acaba yakalanır mıyım yakalanmaz mıyım korkusuna kapılıp dikkat kaybı ve telaşa sevk olan, sanki yaz ortasında yünlü giysiler giymişçesine kaşıntıdan şekilden şekle giren, sınav sonuna doğru bir sürü saç teleni sınav kağıdının üstünden temzileyen o zavallı ademoğlu. ah be canım daha öğreneceksin inceliklerini, tekniklerini okul hayatının hiç bunlara gerek kalmayacak ve büyüyüp koca adam olduğunda da *çocuklarına tembihlersin bunu yapmamalarını.

uludağ sözlük

geldim, gördüm, yazdım aha ne güzel yaa o zaman devam.

tamam oyle olsun

bazen ise ufak çaplı bir kırgınlık belirtir daha da kısaltırsak trip atmaya yarar.

terk edilmek

başka doğuşlara açılan tek* kapı ama bunun arsızı olmamak lazım alışkanlık yaparsa sakat bi durumdur. çoğu zaman anlaşılmaz nedeni bir anda olur biter sonrasında uğraş dur kendinle kısmı başlar.

evde cikolata bulmak

canınızın çektiği veya ihtiyaç duyduğunuz anlarda altın bulmakla eş değer bi sevinç duygusu kaplar içinizi. deli gibi aklınıza girmiştir artık eliniz kolunuz kalkmicak olsada, üşüngeçlikten kırılsanızda içinizi kemiren bu çikolata isteği giderek ele geçirir sizi* * ve sonrasında aramaya başlarsınız her dolap her çekmece her zula itina ile kontrol edilir fakat yoktur aramalar derinlemesine devam eder artık siz çikolatanın kölesi olmuşsunuzdur. nereye baksanız bir çikolata ambalajına benzetmektesinizdir ama hala kendini büyük bir hazine gibi gizlemektedir ve çıldırmak üzere kendinizi bir koltuğa attığınızda tesadüf eseri elinizi koltuk minderinin altına attığınızda elinize gelen o objenin ne olduğuna baktığınızda ve onun bir çikolata olduğunu idrak edip bir hamlede bitirmek suretiyle kendinizi rahatlamış hissettiğinizi zannederseniz yanılırsınız.

nedenini mi merak ediyorsunuz hemen açıklayayım. çünkü oturduğunuz koltuk veya kanepe evi en iyi biçimde gören bir köşede durmaktadır ve siz çikolatanın bitimiyle gözünüzü açtığınızda evin o halini sanki atom bombası düşmüş bir görüntüyle karşılaşıp yediğinizinde zehir olduğunu boğazınızdaki yanma hisseyle gayet güzel anlarsınız. bu durumda yapmanız gereken şey evi tekrardan toparlayıp harcadığınız eforu geri kazanmak için yemek yemek olacaktır. eğer kendinize bir bahanede arıyorsanız "bunca iş yaptım ama buna değerdi" diye bir züğürt tesellisi ile geçiştirebilirsiniz.

marmara üniversitesi ilahiyat fakültesi

capitole giderken önünden veya etrafından geçilmesi kaçınılmaz olan yer.

olta

Balığın bir kere ısırdıktan sonra çenesine takılan ve çenesinden kurtaramadığı bu alet ile avcılıkta yem gibi cezbedici maddeler kullanılır. Oltalar, hem profesyonel hem de amatör balıkçıların kullandığı bir el avlama aletidir. Kıyılarda, açık denizlerde, akarsu ve göllerde olta avcılığı yaygın olarak birçok kişi tarafından yapılmaktadır.

Olta sınıfında yer alan araç ve gereçler esas olarak:

1. iğne (kanca),
2. Beden (misina veya sicim),
3. Fırdöndü,
4. Batırıcı ya da yüzdürücü,
5. Yönlendirici

olmak üzere 5 bölümden meydana gelmektedir. Çok çeşidi bulunan bu aletlerin bazıları ya hareket ettirilerek ya da balığın kendi hareketi ile gövdesine takılır ve balık kaçamayacak duruma gelir.

geceleri hayati zindan eden tekstil urunleri

döndükçe dolanıp içinden çıkılamayacak bir deli gömleğine dönüşen nevresimler.

ince dusunce

farklı bakış açılarına göre değerlendirebilen bir tabir. kişinin birazda iyi veya kötü olarak değerlendirilmesinin üstü kapalı formu. bir kimsenin karşısındakinin sözlerini derinlemesine algılayıp onu kırmadan veya onun yararına olacak biçimde dile getirmektir. diğer bir yandan da bu ince düşünceler bir hinliğin nasıl yapaılacağına dair keskin fikirlerin doğuşuna neden olur.